Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) Genel Başkanı Erdal Bozkurt, “Biz yerel yönetim emekçileri sendikal örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası olan toplu sözleşme hakkını hiçbir antidemokratik ve hukuk dışı limit ve şartla kısıtlanmaksızın, özgürce kullanımının önündeki tüm engellerin kaldırılıncaya kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” açıklamasını yaptı.
TÜM BEL-SEN üyeleri, bugün Eğitim-Sen Genel Merkezi önünde Sayıştay Başkanlığı’nın, 24 Şubat 2022 tarihinde belediyelere ve belediyelere bağlı idarelere yönelik mali denetlemelerinde belediyelerin imzaladıkları Toplu İş Sözleşmeleri’ne dayanarak çalışanlara yapılan mali ödemelere ilişkin “Yasal mevzuatta belirtilen üst sınırın aşıldığı” yönündeki kararına tepki gösterdi.
TÜM BEL-SEN Genel Başkanı Erdal Bozkurt, şunları söyledi:
“Bilindiği üzere ülkemizde mahalli idare kurumlarında çalışan kamu emekçileri Sendikamız öncülüğünde 1993 yılından bu yana çalıştıkları kurumlarla işyeri düzeyinde toplu sözleşme imzalamaktadır.
Kurulduğu günden itibaren ‘Grevsiz Toplu Sözleşme Toplu Sözleşmesiz Sendika Olmaz’ diyerek kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkı başta olmak üzere bütün sendikal hak ve özgürlüklerini tam olarak kullanabilmesi için mücadele eden sendikamız, çalışanların işverenleri ile toplu sözleşme imzalama hakkını sendika hakkının ayrılmaz bir parçası olarak kabul ettiği için üyelerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarını korumak için geliştirmek amacıyla 1993 yılında Cumhuriyet tarihinde bir ilki başararak Gaziantep Belediyesi ile orada çalışan kamu emekçileri toplu sözleşme imzalamıştır. Sendikamızın taraf olduğu Toplu Sözleşmeler, ilgili sözleşmenin hukuksal dayanakları bölümünde de belirtildiği üzere 4688 sayılı yasanın yanında ülkemiz Anayasa’sına ve Anayasa’nın 90. maddesi gereğince iç hukukta doğrudan uygulanması gereken ve mevcut yasal mevzuatla çelişmesi halinde asıl bağlayıcı kabul edilen, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere dayanarak imzalanmaktadır.
İlgili bu uluslararası sözleşmelerden olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı ve ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerinde belirtildiği üzere kamu çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek için işverenleri ile eşit koşullarda, özgür biçimde toplu pazarlık yapıp sözleşme imzalaması en temek insan haklarından birisidir.
Bu hukuksal dayanaklara rağmen Sayıştay Belediyelere yönelik mali denetlemelerinde, belediyelerin imzaladıkları toplu sözleşmeye dayanarak çalışanlarına yaptıkları mali ödemeleri ‘yasal mevzuatla belirtilen üst sınırı aştığı’ gerekçesiyle kamu zararına konu etmektedir. Sayıştay, yerel yönetim emekçilerinin temel haklarına ve Anayasa’ya aykırı bu türden kararları son dönemde öyle bir noktaya vardı ki, yerel yönetimlerde çalışan kadın emekçilerin 8 Mart tarihinde veya regl dönemlerinde ücretli izin sayılması gibi gerekçelerle alakasız bir şekilde yine kamu zararına konu etmeye başladı. Hatta söz konusu bu kamu zararlarını ilgili sözleşmeleri çalışanlar adına imzalayan sendikamız yöneticilerinin şahıslarına zimmet olarak yansıtmaya varacak hukuksuzluklara başladı.
Anayasa’nın 11. Maddesinin ‘Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağladığı’ hükmü gereğince Sayıştay, anayasal ve yasal görevlerini yerine getirirken, iç hukuk kurallarının yanı sıra ‘Anayasa hükmü’ olan 90. Maddesi son fıkra kuralını, bağlayıcılığını ve bu kuraldan alan ‘ulusalüstü’ insan hakları sözleşmelerini ‘doğrudan’ uygulamakla yükümlüdür. Yani Sayıştay kuruluş kanunun ilk maddesinde belirtildiği gibi hukuka uygun olarak çalışması ve bu kapsamda tüm işlemlerinde olduğu gibi belediyelerin taraf olduğu toplu sözleşmelere ilişkin incelemelerinde de ülkemiz Anayasa’sına uygun hareket ederek, TBMM’de onaylanarak usulüne göre yürürlüğe konulmuş bulunan yukarda anılan uluslararası sözleşmeleri öncelikli olarak esas alması gereklidir.
Buna rağmen Sayıştay’ın belediyelerin toplu sözleşmelerine ilişkin incelemelerinde 4688 sayılı yasanın Anayasa’ya aykırı 32 maddesindeki, miktar, süre, içerik gibi yasakçı sınırlamalarını esas alması ülkemiz Anayasası’nın hiçe sayılması anlamında açık bir hukuk ihlalidir. Konuya ilişkin ulusal ve uluslararası yargı kararları da yukarıda belirtilen hususu teyit etmektedir. Nitekim uluslararası hukuk düzleminde ülkemiz açısından en bağlayıcı kurum olan AİHM’in en üst karar organı olan Büyük Dairesi, oy birliği ile almış olduğu ve 47 Avrupa Konseyi üye devletini de bağlayan içtihat niteliğindeki 12 Kasım 2008 tarihli “Demir Baykara” kararı ile çalışanların işverenleri ile toplu pazarlık yapma hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesinde ön görülen ‘çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı’nın asli unsurlarından birisi olduğunu açıklamaış ve Türkiye’nin AİHS’in 11. Maddesini ihlal ettiğine karar vererek tazminat ödemeye ve söz konusu bu insan hakları ihlalinin tekrarlanmaması için iç hukukta gerekli değişiklikleri yapmaya mahkum etmiştir.
“TÜM ENGELLER KALDIRILINCAYA KADAR MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Ülkemiz kamu görevlilerinin özgür ve eşit toplu sözleşme hakkının kullanımını, Anayasaya aykırı bir biçimde hazırlanan 4688 sayılı yasayla şarta bağlanması; içerik, süre, tarih ve mali haklara üst limiti gibi kısıtlamalara tabi tutulması Anayasal güvenceye alınan temel bir insan hakkının kullanımına müdahale bağlamında AİHM Büyük Daire kararının ereğinin yerine getirilmeyerek hak ihlalinin devam edildiği anlamına gelmektedir.
Biz yerel yönetim emekçileri fiili ve meşru mücadele ile kazandığımız ve gerekçe iç hukukta gerekse uluslararası hukuk alanında onaylattığımız yerel yönetim emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmasını engellemeye veya kısıtlamaya yönelik her türlü müdahaleye karşı dün olduğu gibi bugün de sessiz kalmayacağız. Artık yerel yönetim emekçilerinin Toplu Sözleşme hakkını engellemeye veya kısıtlamaya yönelik Anayasa’mıza, uluslararası sözleşmelere ve yargı kararlarına aykırı müdahalelere son verilsin. Biz yerel yönetim emekçileri kamu emekçileri sendikal örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası olan toplu sözleşme hakkını hiçbir antidemokratik ve hukuk dışı limit ve şartla kısıtlanmaksızın, özgürce kullanımının önündeki tüm engellerin kaldırılıncaya kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.
“TEMEL HEDEFİMİZ 4688 SAYILI SAHTE SENDİKA YASANIN BİR BÜTÜN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİDİR”
Bu mücadelemiz kapsamında temel hedefimiz ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve bunların iç hukukta bağlayıcılığını teminat altında alan ülkemizin Anayasa’sına ve bunları işaret AİHM Büyü Daire kararına aykırı bugünkü 4688 sayılı sahte sendika yasanın evrensel hukukta ve emek değerlerine uygun bir biçimde bir bütün olarak değiştirilmesidir.
Bu değişiklik kapsamında 4688 sayılı yasakçı yasanın yerel yönetim emekçilerinin toplu sözleşme hakkını özgürce kullanmasını engelleyen ve toplu sözleşmelerimizi kazanılmış hak saymayan içeriği de biz yerel yönetim emekçilerinin bunca bedel pahasına elde ettiğimiz kazanımlarımızı koruyan ve geliştiren bir şekilde değiştirilecektir. Ancak, söz konusu bu değişiklik aynı zamanda siyasal mücadelenin de konusu olduğundan Sayıştay gibi tüm yargı ve idari kurumlarına çağrımız mevcut 4688 sayılı yasada herhangi bir değişiklik yapılmasa dahi ülkemiz Anayasası gereğince iç hukukta doğrudan belirleyici olan ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun inceleme, yargılama ve işlemlerde bulunun.
Sayıştay olarak, kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmasını engellemeye yönelik Anayasa’ya aykırı hukuksuz yargılama ve kararlarına son verip; kamu kurumlarının harcamalarını denetlemek olan asli görevinizi yerine getirin ve her gün yeni bir belgesiyle kamuoyuna yansıyan kamu kurumlarındaki usulsüzlükler, yolsuzlukları soruşturup bunlara ilişkin gerekli yargılamaları yapın.”