Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'ndeki "Dünya İnsan Hakları Günü 'İnsanlık İçin Güçlü Türkiye' Programı"na katıldı. Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan tam 77 sene önce, 10 Aralık 1948'de büyük bir teveccühle kabul edildi. 30 maddeden oluşan bu beyanname, iki yıkıcı dünya savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı oldu. Beyanname'nin ilk üç maddesini burada sizlere aktarmak isterim. Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
"Tek parti faşizmi ilk günden itibaren Beyanname'nin altını oymuştur"
Her bir satırı dikkatle okunması, içselleştirilmesi ve uygulanması gereken tarihi Beyanname yaklaşık altı ay sonra Meclisimizde kabul edilerek kaderin bir cilvesi olarak 27 Mayıs 1949'da yürürlüğe girmiştir. Beyanname'de kayıtlı hususların özellikle vesayet dönemlerinde ne kadar tatbik edildiği, üzerinde ayrıca durulması gereken bir meseledir. Millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizmi ilk günden itibaren Beyanname'nin altını oymuştur. Kimi zaman bürokratik oligarşi kimi zaman antidemokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyet milletin hafızasında derin yaralar açmış, demokrasimize telafisi uzun yıllar alan zararlar vermiştir.
27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerin arkasında bu zihniyetin silüeti vardır. Yassıada faciasını, 12 Mart sonrası olanları, 12 Eylül'de adeta işkence kampına dönüşen Mamak'taki C-5'leri, Diyarbakır cezaevlerini, Beyaz Torosları anlatmaya gerek yok. 2002'den bu yana mesaimizin mühim bir kısmını bu ihlallerin bıraktığı tortuları temizlemeye, travmalara iyileştirmeye harcadık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak ve adına sessiz devrim dediğimiz reformlarla hamdolsun bu yolda mesafeler aldık. Ancak insan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz. Bunların bir kısmını son grup toplantımızda ifade ettik. Orada dile getirmediklerimizi ise başta mağdurlar olmak üzere milletimizin farklı kesimleri çok çok iyi biliyor. Onları da muhataplarının yüzlerine çarpmaya devam edeceğiz. Beyefendiler sabıkalı geçmişleriyle hesaplaşmak yerine işi dedeye, ataya götürseler de biz doğruları konuşmaktan çekinmeyeceğiz.
Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim. CHP Genel Başkanı her köşeye sıkıştığında hep şunu yapıyor. Ya topu saca atıyor ya saldırganlaşıyor ya saçmalıyor. Yine aynısını yaptı. Haddini de aşarak Sarıkamış'ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sordu. Gençlik Kollarımız da bu siyaset acemisine hak ettiği vermiş. İstanbul halkının kaynaklarını yağmalayan suç örgütüne posta güvercinliği yapmayı marifet zanneden bu şahıs için daha fazla nefes harcamayı israf görüyor, Allah’tan kendisine akıl ve izan vermesini niyaz ediyorum.
Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakılıp milletimizin tarihine, kültürüne ve inanç değerlerine bakıldığında, Beyanname'de kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir. Her şeyden evvel, eşref-i mahlukat olan insana saygı göstermek, insan onurunu korumak, onun yaratılıştan gelen haklarının kullanılmasını temin etmek, bizim için medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz ulvi değerlerdir.
"Bizim insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur"
Bizim ne tarihimizde ne de kültür ve medeniyet kodlarımızda insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur. Tam tersine, bugün bize hak ve özgürlük dersi verenlerin hepsinden daha temiz bir sicile, daha kuşatıcı bir zihniyete sahibiz. Bunun altını bugün bir kez daha çizmekte fayda görüyorum. Tarihimizin hiçbir döneminde çiğ süt içmedik, şükür karnımız da ağrımıyor.
Başkaları gibi önümüze ne konulur diye düşünmüyor, nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz. Hakkı, adaleti, barışı, insanlık onurunu sadece bölgemizde değil, tüm dünyada cesaretle savunuyoruz. Gururla söylemek isterim ki, Türkiye denilince akla sınırlarını korumakla kalmayıp artık barışı kuran ve diplomasiyi de şekillendiren bir ülke geliyor. Düzen inşa edici bir devlet olarak Türkiye'nin varlığı, başta dost ve kardeş ülkeler olmak üzere Orta Doğu'dan Kafkasya'ya, Afrika'dan Güney Asya'ya kadar birçok bölgede yüz milyonlara güven aşılıyor. Tıpkı yüzyıllar önce, az önce söylediğim gibi Vistül'de sulanan Türk atları gibi, bugün de ay yıldızlı al bayrağımız dünyanın dört bir yanında nazlı nazlı dalgalandıkça dost, soydaş ve kardeşlerimiz kendilerini daha bir emniyette hissediyor.
"Türkiye'nin Suriye ve Gazze'de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir"
Biz de Gazze'den Suriye'ye, Rusya-Ukrayna savaşından Doğu Afrika'daki gerilimlere birçok kriz bölgesinde ‘İnsanlık İçin Güçlü Türkiye’ şiarıyla üzerimize düşenleri layıkıyla yapmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin Suriye ve Gazze'de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir. İnsan hakları destanıdır. Her iki meselede de ilk günden itibaren tavrımızı çok net ortaya koyduk. Baskılara, tehditlere, farklı sebeplerle zalimlerin yanında hizalanan insanlık fukaralarına prim vermedik. Elimizle, dilimizle, kalbimizle zulmü durdurmanın çabası içinde olduk.
"13,5 yıl boyunca zalime direnen kardeş Suriye halkını tebrik ediyorum"
Dün biliyorsunuz Suriye Devrimi'nin birinci yıl dönümüydü. Suriye halkının 8 Aralık Hürriyet Günü'ydü. Devrimin birinci yılında bir kez daha her türlü zulme, zorbalığa, vahşete, insanı insanlığından utandıran işkenceye rağmen 13,5 yıl boyunca zalime direnen kardeş Suriye halkını ülkem ve milletim adına tebrik ediyorum. Esad rejiminin ve terör örgütlerinin alçak saldırılarında can veren Suriyeli kardeşlerimizi rahmetle yad ediyorum. Devletimizin güvenliğini, aziz milletimizin huzurunu temin etmek amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi operasyonlarda şehit düşen kahramanlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, Rabbim ruhlarını şad, mekanlarını cennet eylesin diyorum. Şehitlerimizin metanet abidesi ailelerine hürmetlerimi takdim ediyorum. Bugün milletçe terörsüz Türkiye hedefinden, terörsüz bölge idealinden bahsedebiliyorsak bu, en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir.
Rabbimiz Yasin Suresi'nde şöyle buyuruyor: 'Kün feyekün.' Yani 'Ol der ve oluverir.' Rabbimizin müjdesi Suriye'de de tecelli etmiş, 60 yıllık dikta rejimi sadece 7-8 gün içinde yerle yeksan olmuş, kendi halkını acımasızca katleden diktatör korkakça kaçmış, mazlumların sabrı, mücadelesi ve kıyamı zaferle neticelenmiş, Suriyeli kardeşlerimiz uğrunda yüz binlerce şehit verdikleri hürriyetlerine hamdolsun sonunda kavuşmuşlardır.
"Rabbim Şara'ya ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmayı nasip etsin"
Suriye halkının son bir yılda onca zorluğa, sıkıntıya, Esad diktatörünün bıraktığı enkaza rağmen hayata dört elle sarıldığını, ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz. Ve Başkan Şara, işte Emevi Camisi'nde, herhalde televizyonlardan izlediniz, hem sabah namazını kıldırıyor hem de orada verdiği hutbeyle Suriye'nin geleceğine yönelik müjdesini irat ediyordu. Rabbim en yakın zamanda inşallah Şara'ya ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmayı nasip etsin.
Türkiye ve Türk milleti olarak Suriye'nin ve Suriyeli kardeşlerimizin inşa, ihya ve toparlanma çabalarını tüm imkanlarımızla destekliyoruz. Şunu gönül huzuruyla ifade etmek istiyorum, Suriye devrimi son bir yılda en zoru inşallah geride bırakmıştır. İnanıyorum ki önce Yüce Allah'ın yardımıyla, sonra da Suriye yönetiminin basiretli, dirayetli, kuşatıcı, kucaklayıcı ve adaletli politikalarıyla bir daha eski kötü günlere dönüş olmayacaktır. Bilhassa 10 Mart Mutabakatı'nın altında imzası olanlar tarafından ahde vefa ilkesi gereğince hayata geçirilmesi önemli bir düğümü çözecektir. Mutabakatın suhuletle uygulanması, istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye'ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir. Böylece Suriye, toprak bütünlüğünü haiz, müreffeh, muzaffer ve bölgesinin muteber bir ülkesi olarak istikbale yürüyecektir.
"Yeni dönemde de kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız"
Biz de nasıl Suriye'den gelen mazlumlara ensar ruhuyla sahip çıktıysak, nasıl Suriye'nin kuzeyinde mazlumlar için güvenli alanlar inşa ettiysek, nasıl 13,5 yıl boyunca bir yandan uluslararası baskılara, diğer yandan içeride Türkiye'nin her köşesini 'Suriyelileri göndereceğiz' afişleriyle donatan beşinci kol aparatlarına karşı sabırla direndiysek, yeni dönemde de kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız. Bu ana muhalefet öyle demiyor muydu? ‘Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz’ demiyorlar mıydı? Onlar bunu söylerken bu kardeşiniz ne diyordu? 'Asla gönderemezsiniz, gönderemeyeceksiniz' diyorduk. Ve biz savaşta onlara sırtımızı dönmedik. Barışta da daima yanlarında olacağız. Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek, Suriye'yi birlikte ayağa kaldıracak, birlikte imar ve inşa edeceğiz. Bunu da korkarak, birbirimizden şüphe ederek, hele hele kavga ederek değil, birbirimize güvenerek, inanarak, dayanışmayla gerçekleştireceğiz.
Bunu özellikle şunun için söylüyorum. Bakın değerli kardeşlerim, eğer biz korkaklara kulak verseydik, korkunun esiri olsaydık, şimdi yanı başımızda bir kan gölü vardı. Hatırlayın, devrimden önce bize neler söylediler? 'Orta Doğu bataklığına girmeyin' dediler. Kim? CHP'nin başındakiler. 'Size ne Suriye'den' dediler. 'Akan kana sırtınızı dönün’ dediler. Buradan tur düzenlediler. Gittiler, Esad'ın elini sıktılar, sırtını sıvazladılar. En son ana kadar Baas diktatörlüğünün muhipliğini yaptılar. Eğer biz bu vizyonsuz ve vicdansızlara kulak assaydık, bugün çok ciddi güvenlik tehditleriyle yüzleşiyor olurduk. Ama biz kendimize inandık, Allah'a inandık, güvendik, cesaretle hareket ettik ve tuzakları, kumpasları, oyunları bozduk. Sabrettik. Allah'ın lütfuyla zafere de şahitlik ettik.
İşte sizler de görüyorsunuz, şimdi yeni bir Suriye kuruluyor. Şam'ın, Halep'in, Hama'nın, Humus'un caddelerinde Türkiye'de yaşamış, Türkiye'de doğmuş gençler cıvıl cıvıl Türkçe konuşuyor. 13,5 yıllık hasretin ardından evlerine dönen kardeşlerimiz bizim için dualar ediyor. 'Allah Türkiye'den ve Türk milletinden razı olsun' diyor. Hemen yanı başımızda, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi aynı dili konuştuğumuz kardeş bir devlet, küllerinden yeniden doğuyor. Milletçe bizler de alnımız ak, başımız dik, bu şekilde bu muhteşem dirilişe, yeniden doğuşa sevinç gözyaşlarıyla tanıklık ediyor, kardeşlik ve komşuluk sınavından başarıyla çıkmanın haklı kıvancını yaşıyoruz. Rabbimizin daha nice müjdelerine nail olacağımıza yürekten inanıyoruz.
Bir defa bizim şuna inancımız tam. Kardeşler, zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Bunu elhamdülillah Suriye'de bizzat gördük. Şimdi sıra inşallah Filistin'de. Filistin'de de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak, oraya da özgürlük ve barış gelecek, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti muhakkak Allah'ın izniyle kurulacak.
"Filistin halkı kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak"
On yıllardır büyük acılar çekmiş, tarifsiz işkencelerden geçmiş, yakınlarını, çocuklarını kaybetmiş, evleri yıkılmış, hayatları ve toprakları çalınmış Filistin halkı, kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak. Bunun önünü hiçbir kirli, kanlı ve sinsi plan kesemeyecek. Herkesin bir planı varsa, elbette Kadir-i Mutlak olan Allah'ın da bir planı var. Kendilerini dev aynasında gören katliam şebekelerinin her senaryosunun, her oyununun, her tuzağının üzerinde Rabbimizin bir takdiri var. Umudumuzu asla kesmedik ve kesmeyeceğiz. Filistin'de de zafer marşlarını aynen Suriye'de olduğu gibi hep birlikte terennüm edeceğiz. Sabrın, azmin, umudun ve mücadelenin karanlıkları boğduğuna inşallah hep beraber bir kez daha şahitlik edeceğiz."