.jpg)
Cayır Cayır Yanan Bir Memleketin Sessiz Çığlığı
Ülke cayır cayır yanıyor.
Ağaçlar, kuşlar, böcekler, toprağın kendisi tutuşmuş; gökyüzü kararmış, nefes dumanla dolmuş.
Yangınlar yalnızca ormanı değil, ciğerimizi de yakıyor.
Yangın ya yola ulaşıp duruyor, ya denize kavuşunca bitiyor…
Yoksa tamamen yanıp kül olunca, birileri “söndü” diyor.
Sanki bir başarıymış gibi, sanki bu sonucun içinde hiç ihmal, hiç acizlik, hiç umursamazlık yokmuş gibi.
Yetkililer, sabahı bekliyor.
Gece karanlık diye uçamayan uçaklar, sabahı bekliyor.
Alevler gece uyumuyor oysa…
Rüzgar durmuyor, ağaçlar beklemiyor, orman bir saniye bile durmuyor yanmaya.
Ama biz bekliyoruz.
Sabahı bekliyoruz.
Talimatı bekliyoruz.
Bütçeyi, ihaleyi, prosedürü bekliyoruz.
Ve bazıları, aynanın karşısında saçlarını tarıyor.
Yanan köylerin, boşaltılan evlerin, dumandan boğulan hayvanların üstüne fondöten sürülüyor.
“Kontrol altına alındı” başlığı hazırlanıyor.
“Yurt dışından yardım istemedik, gerek yok” gururu çekiliyor manşete.
Halk kendi imkanlarıyla hortum taşıyor, kazma kürekle mücadele ediyor; ama televizyon ekranlarında yine alkışlar, yine methiyeler…
Bazen düşünüyorum:
Biz bu ormanları ne zaman sadece “ağaç” sandık?
Bir orman yandığında, sadece yeşil değil, bir yaşam kültürü de yanıyor.
Kökleriyle, sesiyle, toprağıyla, kokusuyla…
Bir orman giderken bir milletin belleği de yanıyor.
Ve biz, sadece bakıyoruz.
Bazılarımız dua ediyor, bazıları tweet atıyor, bazıları sahada canını dişine takıyor…
Ama en yukarıdan, o soğuk binalardan çıkan tek bir ses yok: “Sorumluyuz. Hesap vereceğiz.”
Çünkü memleketim…
Benim güzel memleketim…
Sen yandıkça, suskunlar çoğalıyor.
Sen yanarken, birileri hâlâ koltuğunu koruma telaşında.
Ama biz seni seviyoruz.
Küllerinden değil, küllerine sahip çıkarak seveceğiz artık.
Ve unutmayalım…
Bu topraklar bir gün yeniden yeşerecek.
Ama o yeşil, gökten değil;
Vicdandan, mücadeleden, hesap sormaktan gelecek.