Bu ülkede alın teriyle yaşayan neden hep borçlu, siyaset yapan neden hep varlıklı? Bu soruyu sormaktan korkan bir toplum, sessizce soyulmaya mahkûmdur.
Bir ülkede halkın yüzde doksanı borçla yaşıyorsa,
pazar filesi lüks sayılıyorsa,
çocuklar aç yatarken siyasiler konvoylarla geçiyorsa
orada sadece ekonomi değil, ahlak da çökmüştür.
Peki nasıl oluyor bu?
Nasıl oluyor da bu ülkede her seçimden sonra halk biraz daha yoksullaşırken, siyasiler biraz daha zenginleşiyor?
Bu nasıl bir denklem?
Bu servetin kaynağı nereden geliyor?
Siyaset gerçekten bir hizmet mi, yoksa iyi gizlenmiş bir ticaret mi?
Siyasetçinin Cüzdanı Neden Hep Dolu?
Bir öğretmen kırk yıl çalışıyor, bir ev alamıyor.
Bir milletvekili dört yıl oturuyor, ömür boyu maaş alıyor.
Bu adalet mi?
Bu kamu hizmeti mi, yoksa kamu soygunu mu?
Siyasetçinin mal varlığı, göreve geldiğinde değil; görevden ayrıldığında artıyorsa,
orada sadece yönetim değil, vicdan da kirlenmiştir.
Birileri halk adına görev yapıyor ama halk için değil.
Birileri “vatan” diyor ama cüzdanı başka yerden besleniyor.
O zaman sormalı:
Bu vatan kimindir? Halkın mı, yoksa onu yöneten küçük bir zümrenin mi?
Yoksulluk Kader Değil, Bir Politika
Yoksulluk artık bu ülkede bir sonuç değil, bir yönetim biçimi.
Halk ne kadar meşgulse, o kadar sessiz.
Aç insan hesap sormaz,
borçlu insan sorgulamaz,
umutla yaşayan insan aldatılmaya daha açıktır.
Bu yüzden sistem, halkı hep “beklemeye” alır:
“Biraz sabredin…” derler.
Sabır bitince de yeni bir vaat verirler.
Ve bu döngü böyle sürer gider.
Peki kim kazanır bu döngüden?
Cevap basit:
Halk değil, siyaset tüccarları.
İktidar Gider, Zihniyet Kalır
Bugün iktidarda kim olursa olsun fark etmiyor.
Değişen sadece sloganlar, aynı kalansa sofra.
Bir dönem “bizden öncekiler çaldı” diyenler,
yarın “bizimkiler de biraz yesin” noktasına geliyor.
Ve halk, her defasında aynı yalanı alkışlıyor.
Neden?
Çünkü bu ülkede hafıza yok.
Her seçimde sıfırlanan bir bellek var.
Unutan bir toplum, yeniden kandırılmaya hazırdır.
Uğur Mumcu’nun dediği gibi:
“Bir ülkede insanlar düşünmez, sorgulamaz ve unutursa, o ülkeyi yönetenler her şeyi yapabilir.”
Medya Sustukça, Halk Soyuluyor
Gazeteciler susturuldukça, yolsuzluk büyür.
Soru soranlar susturuldukça, yalan kökleşir.
Ve medya, iktidarın değil, halkın aynası olmalıdır.
Ama bugün ekranlarda hakikat değil, reklam satılıyor.
Gerçeği söyleyenin mikrofonu kapatılıyor;
yalan söyleyenin önü açılıyor.
Bu yüzden halkın kulağı dolu ama zihni aç değil.
Bilgi var ama bilinç yok.
Gerçek Değişim Sandıkta Değil, Zihinde Başlar
Bir ülke sandıkla kurtulmaz;
ancak sorgulayan yurttaşla kurtulur.
Siyasetçi zenginleşirken sen susarsan,
o suskunluk bir onaydır.
Halkın sessizliği, hırsızın alkışıdır.
Şimdi bir daha soralım:
Bu ülkede kim zenginleşiyor?
Kim kazanıyor, kim kaybediyor?
Ve daha önemlisi…
Ne zamana kadar?
"Gerçeği yazmak cesaret ister.
Ama susmak, ihanettir.