12 Mayıs 2025 Pazartesi


14:43   CHP`LI IL BELEDIYE BAŞKANLARı TOPLANTıSı 14-16 MAYıS TARIHLERI ARASıNDA AMASYA`DA YAPıLACAK   13:29   GAMZE TAŞCıER: “SOMA`NıN ÜZERINE 52 SOMA DAHA YAŞANDı”   12:52   CHP`LI MAHMUT TANAL: “SAĞLıK HIZMETLERI ALANıNDA HEMŞIRELERIN EMEĞI GÖRÜNMÜYOR”   12:48   TBMM`DE BAŞKANVEKILLIĞI TARTıŞMASı... TBMM BAŞKANı KURTULMUŞ, GÜLIZAR BIÇER KARACA`NıN YERINE CELAL ADAN`ı TBMM BAŞKANVEKILI OLARAK GÖREVLENDIRDI   12:15   CHP`LI GÜLCAN KıŞ: “BU, ŞEFFAFLıKTAN KAÇAN BIR IKTIDARıN AÇıK ITIRAFıDıR”   18:20   CHP GENEL BAŞKANı ÖZEL`DEN 32 ANNEYE "ANNELER GÜNÜ" TELEFONU   17:33   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYE BAŞKANı SEÇER: "BELEDIYECILIK VATANDAŞLA IÇ IÇE OLMALı, TOPLUMUN HER SORUNUNDA YANıNDA OLMALı"   17:18   EK ATAMA ISTEYEN ÖĞRETMENLERDEN "TABUTLU" PROTESTO... CHP`LI ÖZÇAĞDAŞ: "EĞER BIR ÜLKEDE 100 BIN ÜCRETLI ÖĞRETMEN VARSA 100 BIN ÖĞRETMEN AÇıĞı VAR DEMEKTIR. 15 BIN DEĞIL, 100 BIN ATAYACAKSıNıZ KARDEŞIM"   14:27   CHP`NIN, "MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR" MITINGLERININ BEŞINCISI SILIVRI`DE YAPıLACAK   13:19   CHP`LI MURAT BAKAN`DAN HAKAN FIDAN`ıN SUIKAST VE ZEHIRLENME IDDIASıNA TEPKI: "DEVLET CIDDIYETINI ZEDELEYEN STRATEJIK BIR ALGı OPERASYONU"   15:05   ÖZGÜR ÖZEL, VAN`DA KUYUMCU ESNAFıNı ZIYARET ETTI: "İNŞALLAH IKTIDAR DEĞIŞINCE EMEKLIDE DE ASGARI ÜCRETLIDE DE ÇIFTÇIDE DE PARA BOLARACAK, IŞLER DAHA DA IYI OLACAK"   15:01   CHP GENEL BAŞKANı ÖZEL VAN`DA: "BIZ BU ÜLKEDE ANNELERIN GÖZYAŞLARıNıN DURMASıNı ISTIYORUZ AMA BUNU MECLIS`TE VE TOPLUMSAL MUTABAKATLA YAPMAMıZ LAZıM"   14:35   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI... ÖZGÜR ÖZEL: "TÜRKIYE`DE BIR SÜREÇ GELDIYSE IKTIDARıN SAYESINDE DEĞIL, IKTIDARA RAĞMEN GELMIŞTIR"   14:24   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI... ÖZGÜR ÖZEL: "TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SILAH BıRAKACAK OLMASı ILE ILGILI HABERIN BIR AN ÖNCE GELMESINI, SILAHLARıNı BıRAKMALARıNı SONUNA KADAR DESTEKLIYORUZ"   14:24   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI... ÖZGÜR ÖZEL: "TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SILAH BıRAKACAK OLMASı ILE ILGILI HABERIN BIR AN ÖNCE GELMESINI, SILAHLARıNı BıRAKMALARıNı SONUNA KADAR DESTEKLIYORUZ"   13:59   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI... ÖZGÜR ÖZEL: "ARTıK TÜM TÜRKIYE, TÜM ŞEHIRLER BU MILLETIN, BU HALKıN, KARDEŞLIĞIN KALESI"   13:26   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI… İMAMOĞLU`NUN MESAJı: “HAKLı BIR MÜCADELENIN SONUNDA FERAH GÜNLERE KAVUŞACAĞıZ, ÖZGÜR VE ADIL BIR TÜRKIYE`YI INŞA EDECEĞIZ”   13:04   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI… MITINGE KATıLAN ÇIFTÇI: ``EMEKLI, ASGARI ÜCRETLI HEPSI PERIŞANDıR, TÜRKIYE PERIŞANDıR``   12:18   CHP`NIN “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI… ÖZGÜR ÇELIK: "BÜTÜN SIYASI TUTSAKLAR IÇIN ÖZGÜRLÜK TALEBIMIZI DILE GETIRECEĞIZ"   10:40   ÖZGÜR ÖZEL, “MILLET İRADESINE SAHIP ÇıKıYOR” MITINGI IÇIN VAN`DA... ÖZEL: “VAN`DAN, TÜRKIYE`YE ÖNEMLI MESAJLARıMıZ OLACAK, HERKESI MITINGE BEKLIYORUZ”  
 
     
   

Gamze Taşcıer: “Soma`nın üzerine 52 Soma daha yaşandı”


CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, "Soma`dan bugüne, her iş cinayetinde yargının değil, iktidarın konuştuğu; adaletin değil, çıkar ilişkilerinin hüküm kurduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. 11 yılda 15 bin 600 kişi, iş cinayetinde hayatını kaybetti. Başka bir ifadeyle Türkiye`de Soma`nın üzerine 52 Soma daha yaşandı ama tablo değişmedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın yapısı defalarca değişti. Bakanlar değişti, kanunlar, yönetmelikler, yönergeler, talimatlar, cezalar değişti ama AKP iktidarının vurdumduymazlığı değişmedi. Çünkü çalışma hayatına baktıkları nokta sorunluydu" dedi.

 

Tarih : 12 Mayıs 2025 Pazartesi 13:29   Okunma : 465

CHP Emek Büroları Genel Koordinatörü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, partisinin genel merkezinde iş güvenliği ve işçi sağlığı konulu basın toplantısı düzenledi. Taşcıer`in açıklamaları şöyle:

“13 Mayıs 2014`te Soma`da meydana gelen en büyük iş cinayetinin üzerinden 11 yıl geçti. Hayatını kaybeden 301 madenciyi saygı ve rahmetle anıyorum. Ne yazık ki bu katliam göz göre göre işlendi. 29 Nisan 2014 tarihinde, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel Meclis kürsüsünden uyarmış ve ‘Soma`da maden ocaklarında sürekli patlamalar oluyor. O patlamalarda işçilerimizi kaybediyoruz. Sonuç: Yeni patlama, yeni ölümler` demişti. Soma`daki ihmallerin araştırılması için verdiğimiz önerge, AKP`nin parmak çoğunluğuyla reddedilmişti. Tam 20 gün sonra Cumhuriyet tarihimizin en büyük iş cinayet cinayetini yaşadık. Ne var ki aradan geçen 11 yılda, bu büyük katliamın üzerindeki sis perdesi hâlâ kaldırılmadı. Davanın her aşamasında yargıya müdahale edildi. Failler siyasi irade tarafından alenen korunup kollandı. Göstermelik cezalar vicdanları yaraladı. Yakınlarını kaybedenler tekrar tekrar mağdur edildi. Adaleti sağlamakla yükümlü olanlar, ölenin değil de öldürenin yanında saf tutmayı alışkanlık haline getirerek kurumsallaşmış bir cezasızlık rejimi inşa ettiler. Soma Maden Faciası ve sonrasında yaşanan gelişmeler, AK Parti iktidarının turnusol kâğıdıdır. Soma`da 301 madencinin cansız bedenine 96 saat sonra ulaşabildi. Sanık kamu görevlilerinin yargılanması 99 bin 360 saatte tamamlanabildi. Ve neticede yitip giden her bir can karşılığında kamu görevlilerine 12`şer saat hapis cezası verildi.

“Soma`nın üzerine 52 Soma daha yaşandı”

Soma`dan bugüne, her iş cinayetinde yargının değil, iktidarın konuştuğu; adaletin değil, çıkar ilişkilerinin hüküm kurduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. 11 yılda 15 bin 600 kişi, iş cinayetinde hayatını kaybetti. Başka bir ifadeyle Türkiye`de Soma`nın üzerine 52 Soma daha yaşandı ama tablo değişmedi. 2018`dan bugüne, yani tek adam rejiminin iş cinayetleri yüzde 61, ölümler ise yüzde 71 oranında artırdığını görüyoruz. Bu şartlarda 4-10 Mayıs tarihleri arasında 39`uncusu gerçekleştirilen İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası`nı geride bıraktık. Ne yazık ki insan yaşamını ve sağlığını doğrudan ilgilendiren bir alanda, 1987`den bu yana tek bir adım dahi ilerleyemedik. Hastalığa doğru teşhis koymazsak uygulanan tedavilerin de anlamı olmaz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın yapısı defalarca değişti. Bakanlar değişti, kanunlar, yönetmelikler, yönergeler, talimatlar, cezalar değişti ama AKP iktidarının vurdumduymazlığı değişmedi. Çünkü çalışma hayatına baktıkları nokta sorunluydu.

“Tehlike altında olan makine değil, alın teriyle geçinen emekçidir”

AKP, geride kalan 23 yılda emeği maliyet unsuru olarak gören çarpık bakış açısını kurumsallaştırmıştır. ‘İş sağlığı ve güvenliği` diyerek işçiyi görünmez kılan, sorumluluğu anonimleştiren bir anlayışla baştan yanlış tanı koymuştur. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, AKP iktidarının çalışma hayatına bakışını net bir şekilde yansıtan, yanlış ve piyasacı bir adımdır. Bu yasayla iktidar, emekçiyi koruma görevini özel sektöre devretmiş; işçi sağlığı ve güvenliği piyasalaştırılmış; kamusal denetim tasfiye edilmiştir. Emekçiyi korumakla yükümlü olması gereken devlet, bu düzenlemeyle sorumluluktan kaçmış; işverenlerin alması gereken önlemler, ‘hizmet alımı` kılıfıyla ticarileştirilmiştir. Böylece işçi sağlığı bir hak değil, satın alınabilir bir maliyet kalemi haline getirilmiş; iş kazaları ve meslek hastalıkları önlenecek bir risk değil, yönetilecek zarar olarak görülmüştür. Sonuçta işçi sağlığı bir hak olmaktan çıkarılmış, satın alınan bir hizmete indirgenmiştir. Oysa mesele iş değil, doğrudan işçinin sağlığıdır. Asıl olan işçi güvenliğidir. Çünkü tehlike altında olan makine değil, alın teriyle geçinen emekçidir.

“Gerçek sosyal devlet, emekçisini üretim araçlarının kölesi olarak görmez”

Dolayısıyla bugün, Türkiye`de çalışma yaşamının temel sorunu iş güvenliği meselesi değildir. Mesele; iş ve istihdam değil, yaşamdır. Sorun sağlık değil, sistem sorunudur. Öncelik güvenlik değil, emeği ve emekçinin yaşamını tehdit eden adaletsizliktir. AKP, iş kazalarını önlemek için geliştirdiği sözde stratejinin özünü, ‘Önlemek, ödemekten ucuzdur` yaklaşımıyla ortaya koymaktadır. İşverenin, işçi sağlığını korumakla yükümlü olması gerekirken Bakanlık işverenleri sadece zarar etmemek için önlem almaya çağırmaktadır. Bu, açıkça devletin kendi sorumluluğundan feragat etmesidir. İktidarın meseleye ekonomi gözlüğüyle baktığı bu söylem, işçinin hayatını maliyet-fayda hesabına indirgeyen çürümüş bir zihniyetin itirafıdır. Peki, eğer önlem almanın bedeli, yaşanacak bir iş kazasının bedelinden daha yüksek olursa o zaman can güvenliğini hiçe saymak meşru mu olacaktır? AKP yüzümüze baka baka ‘Evet, ben iş kazalarını maliyet-fayda hesabı olarak görüyorum ve bu tutumum meşrudur` demektedir. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum: İşyerleri sadece üretim yapılan yerler değil; aynı zamanda yaşamın sürdüğü, onurun, hakkın ve emeğin değer kazandığı alanlardır. Öncelik önlem almanın maliyeti değil, her koşulda insan yaşamının korunması olmalıdır. Gerçek sosyal devlet, emekçisini üretim araçlarının kölesi olarak görmez. Aksine emekçileri güvenceli, sağlıklı ve insanca bir yaşamın öznesi haline getirir. Ancak Türkiye`de emekçilerin canlarının bir değeri olmadığı çok açık bir şekilde görülmektedir.

“AKP, piyasacı ve güvencesizliğe dayalı bir sistem inşa etmiştir”

AKP iktidarı, işçi sağlığı ve güvenliği gibi doğrudan yaşam hakkını ilgilendiren alanda sendikaları, meslek örgütlerini ve odaları sistematik bir biçimde sürecin dışına itmiş; kamusal denetimin içini boşaltmıştır. 2005 yılında kurulan ve kamusal denetimin en üst kurumsal yapısı olan Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi, bugün fiilen işlevsizdir. Bilimi, örgütlü emeği ve meslek etiklerini dışlayan AKP, piyasacı ve güvencesizliğe dayalı bir sistem inşa etmiştir. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlığı, mevcut yapıda denetim mekanizmasının önemli bir bileşenidir. Ne var ki devlet, bu alandaki asli sorumluluğunu terk etmiş, denetim görevini taşerona havale etmiştir. Bugün iş güvenliği uzmanları özel firmalara bağlı, güvencesiz ve etkisiz bir pozisyona itilmiştir. İş güvenliği uzmanlığı, bir kamu hizmeti olması gerekirken adeta danışmanlık hizmeti gibi metalaştırılmıştır. Ücretleri, çalıştıkları işyeri tarafından ödenen uzmanlardan aynı işyerinin eksiklerini raporlaması beklenmektedir. Üstelik bu uzmanlar, işveren baskısına maruz kaldıkları gibi, meydana gelen iş kazalarında da cezai sorumlulukla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu çelişki, iş cinayetlerine davetiye çıkaran başlı başına bir sistem krizidir.

“İşçilerin en fazla hayatını kaybettiği dokuzuncu ülkeyiz”

Veriler de insani krizin her geçen yıl daha da derinleştiğini ortaya koymaktadır. Türkiye`de 21,7 milyon sigortalı çalışan ve 2 milyondan fazla işyeri var ama bu devasa yapıyı denetlemekle görevli iş müfettişi sayısı sadecebin civarında. Oysa ILO standartlarına göre, bir iş müfettişinin en fazla 10 bin çalışanı ve 250 işyerini denetlemesi gerekir. Bu hesaba göre, Türkiye`nin en az 2 bin 170 iş müfettişine ihtiyacı vardır. Ne var ki mevcut durum asgari ihtiyacın sadece yüzde 46`sını karşılamaktadır. Devleti yönetenler açıkça, ‘Biz bu alanla ilgilenmiyoruz` demektedir. İş müfettişi sayısının düşüklüğü, cezaların caydırıcılıktan uzak olması ve denetimlerin önceden haber verilerek yapılması, Türkiye`de iş cinayetlerini önlemek bir yana, adeta teşvik eder hale getirmiştir. AKP`li yıllarda, en az 35 bin işçinin hayatını kaybettiğini SGK verilerinden biliyoruz. Bu ölümler kaza değil, cinayettir. Katil de bellidir suç ortağı da. Devlet, asli görevi olan koruma sorumluluğunu yerine getirmeyerek iş cinayetlerindeki ihmalkârlığını ‘fıtrat` söylemiyle sümen altı etmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü`ne göre, 100 bin işçi başına 2 bin 459 yaralanmayla dünyanın en çok iş kazası yaşanan 11`inci ülkesiyiz. Dahası, 100 bin işçi başına 6,3 ölümle işçilerin en fazla hayatını kaybettiği dokuzuncu ülkeyiz.

“Meslek hastalıkları verilerinin az olması iktidarın başarısı değil”

Meslek hastalıkları bakımından da ülkemizde karanlık bir tablo var. Emekçileri kırıp geçiren gizli bir salgın var ancak tedavi etmekten de kaçınan bir iktidar. Bilimsel veriler, dünyada her bin işçi için beklenen meslek hastalığı vaka sayısının 4 ila 12 arasında değiştiğini göstermekte. Buna göre, Türkiye`de her yıl yaklaşık 140 bin çalışana meslek hastalığı tanısı konması gerekir. Oysa SGK verilerine, 2023`te sadece 945 kişiye bu tanı kondu. Geride kalan 20 yılda, tanı konan kişi sayısı ise 14 bin 340. Meslek hastalığı nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 107. Bu veriler hayatın olağan akışına aykırı. İktidarın Türkiye`de meslek hastalığı yokmuş gibi davranmasının arkasındaki nedenler etkin denetim ve yaptırım eksikliğiyle sınırlı değil. Yaygın kayıt dışı istihdam da meslek hastalıklarının daha tanı bile konulmadan tamamen görünmez kılınmasına zemin hazırlamakta. Sonuç olarak çalışma hayatı verilerinde, meslek hastalıkları verilerinin az olması, iktidarın bir başarısı değil. Bu hastalıklar ortadan kalkmamış, iktidar eliyle emekçinin gündeminden kaçırılmıştır.

“Gelişmiş hiçbir ülkede bu kadar görünmez kalan başka cinayet türü yoktur”

Öte taraftan çocukların 14 yaşında tehlikeli işlerde çalıştırmaya yönlendirilmesi, Türkiye`de çalışma hayatının utanç verici başka bir boyutudur. Çocuk ve işçi kavramı yan yana dahi gelmemelidir. Bu hem vicdana hem hukuka aykırıdır. Ancak AKP iktidarı, MESEM uygulamasıyla çocuk emeğini meşrulaştırarak ahlakın, hukukun ve insanlığın sınırını zorlamaktadır. MESEM uygulaması hiçbir sosyal ve sağlık güvencesine sahip olmaksızın asgari ücretin yüzde 30`una çalıştırılan çocuklar, emek sömürüsünün nesnesi haline getirilmektedir. AKP`nin kurguladığı bu modelde çocuk; piyasanın ihtiyaçlarına göre kullanılan, ucuz ve itaatkâr bir işgücü kaynağı olarak konumlandırılmaktadır. Son 12 yılda SGK verilerine göre, 134; İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre en az 742 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Gelişmiş hiçbir ülkede bu kadar görünmez, bu kadar cezasız kalan başka bir cinayet türü yoktur.

“Kökleri otoriterleşmede, kaynağı demokrasi eksikliğinde olan derin bir krizin ortasındayız”

İşçi sağlığı ve güvenliği bir toplumun demokratikleşme düzeyini, sosyal adalet anlayışını ve kalkınma niteliğini yansıtan temel bir göstergedir. Bir ülkede emeğin korunması, çalışma hayatında insan onurunun gözetilmesi ve iş kazalarının önlenmesi için alınan önlemler; o toplumun hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve kamu yararına ne ölçüde bağlı olduğunu gösterir. Görünen köy kılavuz istemiyor. Türkiye`de yaşanan sorun, sadece teknik değil. Kökleri otoriterleşmede, kaynağı demokrasi eksikliğinde olan derin bir krizin ortasındayız. İş cinayetlerinden meslek hastalıklarına, cezasızlıktan denetimsizliğe uzanan her adımda, kendi siyasal tercihini dayatan bir iktidar anlayışı var ve bu anlayışın artık gidecek yolu kalmamıştır. ‘Ya adalet ya sefalet` diyen milyonların çağrısına kulağını tıkayanların iktidarının ömrü artık kelebeğin ömrü kadar kısa ve geçicidir. Çünkü adaletsizliğin, eşitsizliğin ve sömürünün üzerine kurulan hiçbir düzen, halk iradesi karşısında sonsuza dek ayakta kalamaz.”






Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!





  GÜNCEL HABERLER

 
  FLAŞ HABER
   
  YAZARLAR
 


 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
 


  SOSYAL MEDYA


  GAZETELER
 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz..!
altioksiyaset.com © Copyright 2017-2025 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz..!

URA MEDYA