Okunma : 145
Tarih : 26.08.2025
E-Mail : mehmed.ok33@gmail.com
Mehmet OK
Gerçek barış adaletle gelir…
Baskıyla Barış Olmaz!
Zulmün hüküm sürdüğü yerde, barış yalnızca bir hayalden ibarettir. Barış, yalnızca silahların susması değildir; onurlu, eşit ve özgür bir yaşamın inşasıdır. Ama eğer bir ülkede insanlar korkuyla yaşıyorsa, farklı düşünmek suç sayılıyorsa, kimsenin can ve mal güvenliği yoksa, orada barıştan değil, baskının dayattığı bir sessizlikten söz edebiliriz.
Adaletin olmadığı, hukukun araçsallaştırıldığı toplumlarda gerçek anlamda barış yeşeremez. Çünkü adalet, barışın temelidir. Hukuk ise onun güvencesidir. Yargının bağımsız olmadığı, kararların talimatla verildiği bir düzende, barış yalnızca bir propaganda aracına dönüşür. Gerçek barış; ancak herkes için eşit adalet sağlandığında, herkesin hakkı korunduğunda mümkündür.
Ancak bugün yaşadığımız gerçeklik bu idealden çok uzakta.
Her gün bir yenisi eklenen gözaltılarla, düşüncesini ifade eden insanlar susturulmaya çalışılıyor. Bir paylaşım, bir konuşma, bir eleştiri… Hemen ardından gözaltı, dava, ceza… Düşünce suç gibi sunuluyor.
Seçilmiş belediye başkanlarının yerine, halkın iradesi hiçe sayılarak kayyumlar atanıyor. Sandığın meşruiyeti, seçimlerin anlamı yerle bir ediliyor. Halkın tercihi değil, merkezin baskısı belirleyici oluyor.
Siyasetçiler, gazeteciler, öğrenciler, kadınlar, insan hakları savunucuları cezaevlerinde tutuluyor. Adalet, artık bir kavram değil; bir tehdit aracı haline getiriliyor. Farklı düşünenin cezalandırıldığı bir düzende özgürlük, sadece seçilmiş bir azınlığa tanınmış ayrıcalıktır.
Medya, iktidarın tek sesli borazanına dönüştürülmüş durumda. Eleştirel yayınlar susturulmuş, bağımsız gazetecilik ya baskı altında ya da sürgünde. Toplum, farklı seslerden mahrum bırakılıyor; tek tip bir anlatıya mahkûm ediliyor.
Korku, adeta bir yönetim biçimi haline getirildi. İnsanlar konuşmaktan çekiniyor, yazmaktan korkuyor, sormaktan vazgeçiyor.
Bu şartlar altında sormak zorundayız: Barış nasıl sağlanacak? Demokrasi nasıl gelişecek? Toplum nasıl nefes alacak?
Çünkü: • Zulmün hüküm sürdüğü yerde, barış mümkün değildir. • Baskının egemen olduğu sistemlerde, demokrasi yaşayamaz. • Kayyumlarla yönetilen bir ülkede halkın iradesinden söz edilemez. • Düşüncelerinden ötürü cezaevlerinde tutulan insanlar varken, özgürlükten bahsedilemez.
Bu yüzden yüksek sesle söylüyoruz:
Baskıyla barış olmaz. Baskıyla demokrasi kurulmaz. Baskıyla bir toplum özgürleşemez.
Gerçek barış; adaletle gelir. Gerçek demokrasi; halkın iradesine saygıyla mümkündür. Gerçek özgürlük; farklı seslere, düşüncelere ve kimliklere tahammül ile yaşar.
Bugün baskıya sessiz kalanlar, yarın aynı baskının hedefi olabilir. Bugün susanlar, yarın susturulanlar olabilir.
Bu nedenle, bu ülkenin her bir yurttaşına düşen görev açıktır: Baskıya karşı çıkmak. İradeye sahip çıkmak. Özgürlükleri hep birlikte savunmak.
Çünkü bu sadece bir kesimin değil, hepimizin meselesidir. Ve unutmayalım: