Okunma : 286
Tarih : 14.10.2025
E-Mail : mehmed.ok33@gmail.com
Mehmet OK
Ortadoğu’da Süregelen İstikrarsızlık…
Ortadoğu’da Sular Neden Durulmaz?
Ortadoğu, tarih boyunca sadece medeniyetlerin beşiği değil, aynı zamanda küresel güç mücadelesinin merkezlerinden biri olmuştur. Bölgedeki etnik, mezhepsel ve siyasi farklılıklar, emperyalist güçler tarafından sistematik olarak kaşınmakta; bu farklılıklar çatışma zeminine dönüştürülerek istikrarsızlık körüklenmektedir.
Bu istikrarsızlık, doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik mücadelesiyle daha da derinleşmiştir. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi stratejik kaynaklara sahip olan Ortadoğu, dış müdahalelere her zaman açık olmuş ve küresel güçlerin müdahale sahası haline gelmiştir.
— Sykes-Picot Anlaşması: - Yapay Sınırlarla Atılan İlk Kıvılcım
Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Ortadoğu’nun kaderini tayin eden en kritik olaylardan biridir. İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı sonrası bölgede kendi nüfuz alanlarını belirlediği bu gizli anlaşma, bölgede yapay sınırların çizilmesine ve farklı etnik/mezhepsel grupların zorla bir arada tutulduğu ya da ayrıldığı devletçiklerin kurulmasına neden oldu. Bu, bugüne kadar süren etnik ve mezhepsel çatışmaların temelini atmıştır.
— İran’da 1953 Darbesi: - Kaynaklara Müdahalenin Klasik Örneği
1951’de İran Başbakanı Muhammed Musaddık, ülkesinin petrolünü millileştirme kararı aldı. Bu karar, İngiltere ve ABD’nin ekonomik çıkarlarını tehdit ediyordu. Sonuç olarak CIA ve MI6 desteğiyle 1953’te bir darbe gerçekleştirildi ve Musaddık devrildi. Yerine Batı yanlısı Şah rejimi getirildi. Bu olay, dış güçlerin bölgedeki kaynaklar üzerindeki kontrolü kaybetmemek için neleri göze alabileceğinin çarpıcı bir örneğidir.
— Irak İşgali (2003): - Demokrasi Adına Yıkım
2003 yılında ABD öncülüğünde gerçekleştirilen Irak işgali, kitlesel imha silahları bulunduğu iddiasıyla meşrulaştırıldı. Ancak bu silahlar hiçbir zaman bulunamadı. Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle ülke bir boşluğa sürüklendi; etnik ve mezhepsel çatışmalar hızla arttı. İşgal sonrası yapılandırılamayan devlet mekanizması, terör örgütlerinin doğmasına ve IŞİD gibi yapılarının ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Milyonlarca insan hayatını kaybetti ya da yerinden edildi.
— Arap Baharı ve Suriye İç Savaşı: - Umuttan Felakete
2010’da Tunus’ta başlayan Arap Baharı, kısa sürede tüm Ortadoğu’ya yayıldı. Demokrasi ve özgürlük talepleriyle başlayan bu halk hareketleri, özellikle Suriye gibi ülkelerde büyük yıkımlara dönüştü. Suriye’deki iç savaş, dış güçlerin vekalet savaşına sahne oldu. ABD, Rusya, İran, Türkiye ve Körfez ülkeleri farklı grupları destekleyerek savaşın seyrini etkiledi. Bugün hâlâ devam eden bu çatışma, dış müdahalelerin bölgesel krizleri nasıl derinleştirdiğini net biçimde gösteriyor.
— Filistin Sorunu: - Yüzyıllık Bir Adaletsizlik
Ortadoğu’da çözülmemiş bir başka mesele de Filistin sorunudur. İsrail’in 1948’de kurulmasıyla başlayan bu kriz, Filistinlilerin topraklarından edilmesi, mülteci kamplarına mahkûm edilmesi ve temel insan haklarının sistematik olarak ihlaliyle sürüyor. Batılı güçlerin İsrail’e sağladığı siyasi ve askeri destek, bu sorunun çözümünü imkânsız hale getiriyor. Filistin meselesi, emperyalist çıkarlar uğruna bir halkın nasıl yüz yıl boyunca acı çektiğinin örneğidir.
— Sonuç: - İstikrarsızlık Tesadüf Değildir.
Ortadoğu’da “suların durulmaması” bir tesadüf değildir. Bu, bölgenin jeopolitik önemi, enerji kaynakları üzerindeki kontrol mücadelesi ve tarihsel olarak dış güçlerin müdahaleleriyle şekillenmiş bir tablodur. Demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerler çoğu zaman yalnızca söylem düzeyinde kullanılırken, sahada çıkar çatışmaları, vekalet savaşları ve halkların mağduriyeti gerçeği yansıtır.
Barış ve istikrar ancak dış müdahalelerin sona erdiği, bölge halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı gösterildiği, adil ve kapsayıcı bir düzene geçildiği zaman mümkün olabilir.