Taşcıer, yaptığı yazılı açıklamada, TBMM’de görevli Saliha Ozan’ın boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürülmesine ilişkin üzgün ve öfkeli olduklarını vurguladı.
"Bu cinayet, bir yandan kadınların yaşam hakkını korumakla yükümlü güvenlik ve yargı mekanizmalarının görevlerini layıkıyla yerine getirmemesiyle, diğer yandan siyasi iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, şiddeti önlemek yerine yeniden ürettiği nefret politikalarının doğrudan sonucu olarak karşımıza çıkan dehşet tablosunun yeni halkasıdır. Ne yazık ki son cinayet de olmayacaktır" ifadelerini kullanan Taşcıer, kadınların yaşam hakkının yalnızca yasal düzenlemelerle savunulamayacağını, yasaların etkin ve kararlı biçimde uygulanması gerektiğini belirtti. Ancak Türkiye’de kadınların, haklarını kullanmaya çalıştıklarında bürokratik engellerle, kayıtsızlıkla ve çoğu zaman da açık bir ilgisizlikle karşılaştığını vurgulayan Taşcıer, şunları kaydetti:
"Saliha Ozan cinayeti kolektif bir işbirliği ile işlenmiştir"
Nitekim Saliha Ozan cinayeti, bu politik çöküşün en çarpıcı örneklerinden biridir. Ozan, tehdit edildiğini resmi mercilere bildirmiş, 6284 Sayılı Kanun kapsamında koruma talebinde bulunmuştur. Ancak iktidarın yıllardır sürdürdüğü kadın karşıtı siyaset, bu koruma mekanizmalarını etkisiz hale getirmiştir. Neticede Saliha Ozan, yargı ve güvenlik bürokrasisinin gözleri önünde, devletin tüm bilgisine rağmen yaşamdan koparılmıştır. Yaşanan bu korkunç olay kurumların, yasaların ve siyasi sorumluların oluşturduğu bir katliam zinciridir. Bu nedenle açıkça ifade ediyoruz: Saliha Ozan cinayeti kolektif bir işbirliği ile işlenmiştir. Kadınların can güvenliğini yıllardır hiçe sayanlar, İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıranlar, koruma taleplerini görmezden gelenler, şiddeti besleyen politik iklimi yaratanlar da bu suça ortaktır.
"Siyasi iktidar, şiddeti körükleyen bu düzenin parçası haline gelmiştir"
Bugün dozu her gün artan erkek şiddetini, derinleşen toplumsal eşitsizliklerin ve erkek egemen zihniyetin bir sonucu olarak tanımlamak gerekir. Bu zihniyet, siyasi iktidarın politikalarıyla her gün yeniden üretilmektedir. Gerçeklerle yüzleşmek ve bu yapısal soruna karşı kararlı bir mücadele yürütmek, kamusal sorumluluğun gereğidir. Ancak siyasi iktidar, yıllardır kadınların yaşam hakkını hedef alan, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan ve kadınları kamusal alandan dışlayan toplumsal mühendislik politikalarında ısrar ederek, şiddeti körükleyen bu düzenin parçası haline gelmiştir. Bu nedenle kadın cinayetleri tesadüf değil, politiktir. Çünkü her kadın cinayetinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden siyasi anlayışın izleri; korunmayan hayatların, uygulanmayan yasaların ve cezasızlıkla ödüllendirilen faillerin gölgesi vardır.
"TBMM, Saliha Ozan’ın çocuklarının bakım ve eğitim sorumluluğunu üstlenmelidir"
TBMM, kadına yönelik şiddetle mücadelede örnek teşkil edecek şekilde hem önleyici hem koruyucu örnek politikaları yaşama geçirebilirdi. Boşanma sürecinde tehdit altında olan çalışanlara yönelik psikolojik danışmanlık ve hukuki destek mekanizmaları kurulsaydı, Saliha Ozan yalnız bırakılmazdı. Bu destekler, mağduru güçlendirmekle kalmayıp aynı zamanda kurumun risk farkındalığını artırabilir ve önleyici müdahale sağlardı. Bu nedenle Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’a açık çağrımızdır: Saliha Ozan’ın geride bıraktığı çocuklarının ömür boyu bakım ve eğitim sorumluluğunu TBMM üstlenmelidir. Bu hem insani hem kurumsal bir sorumluluktur. Ayrıca önleyici ve koruyucu politikalar TBMM çatısı altında yaşama geçirilmeli ve diğer kamu kurumlarına örnek olmalıdır. Bu vesileyle hayattan kopartılan çalışma arkadaşımız Saliha Ozan’a Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine sabır diliyorum."