Bugün cumhuriyetimizin yüz ikinci yılını kutluyoruz. 
Ulusumuza kutlu olsun.
 
 Son yıllarda görmediğimiz bir farklılıkla devlet ekranının da kutlamalara iyi hazırlanması, çoşku, geçmiş yıllardan oldukça iyiydi. Emeği geçen yetkililere teşekkürlerimizi iletiyoruz. Geçmiş dönemleri hatırlayınca sanki bundan böyle en azından milli bayramlarımızın daha bir birlik, beraberlik havasında olacağı şeklinde bir hissiyatım oluştu. 
 
Tabii ki bu iyiye işaret geleceğimiz için.
Neydi o 2012 Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri için kortej halinde cumhuriyet alanına giderken polisin halka gaz sıkması, coplaması. 
Nerdeyse yirmi yıl boyunca her milli bayram geldiğinde devlet yetkililerinin hastalanması, törenlerin beş on dakikaya sıkıştırılması. Sanki milli bayramımızı kutlamaya çalışanlar teröristti de, polis engellemeye çalışıyor gibi görüntü ortaya çıkıyordu.
 Emniyet güçleriyle köşe kapmaca oynar gibi, itiş, kakış milli bayramlarımızı kutlamaya çalışmak.
Şimdi tam anlamıyla istenildiği gibi olmasa da, gidişat iyiye işaret ediyor. Hayırlısı. İnşallah bu yaklaşımın içinden de, bir çapanoğlu çıkmaz. Çünkü laiklikle, ulus devletle, Lozanla sorun yaşayanların cumhuriyetin nimetlerinden faydalanarak, demokrasin gereği olan seçimler vasıtası ile geldikleri iktidarı kullanıp, kanun hükmünde kararnamelerle kurdukları siyasal baskı, basında, yargıda, maliyede kendini çok sert gösteriyor. 
 
Umuyorum, bu alanlarda da iyileştirici adımlar hızla atılır.
Daha düne kadar yolsuzlukla suçlanan bir çok belediye başkan ve çalışanıyla ilgili tatmin edici bir iddianame ortaya konulamayınca bu sefer de şeytanın bile bu kadar da olmaz diyebileceği bir ajanlık iddası ortaya atıldı. Aslında lafı çok fazla oraya, buraya bükmeye gerek yok. Meydana çıkamayan AKP, bir şekilde kispetini giyip, tamam arkadaş yerel seçimde yenildim ama, ben hala güçlüyüm diyerek genel seçime yanaşamıyor. Zaman kazanmaya çalışıyor, vakit geçiriyor. Sürekli kendini yere atıyor yada topu taca atıyor. Aslında o da biliyor, halkın desteğini çektiğini.
Ancak;
Bunu yaparken esasen bozduğu ekonomik dengelerin düzeltilmesiyle ilgili hiç bir olumlu adım atamıyor. Öyle ya, ülkenin en büyük parasından üç tane verirsen ancak bir kilo kiraz alabiliyorsun. Yap boz tahtası gibi ekonominin başına sürekli yeni isimler getirmekle halkın günlük yaşamında hiç bir kalıcı düzeltmeyi başaramıyorlar. Enişte Berat gitti Nebati arkadaş geldi olmadı. Ingiliz pasaportlu Mehmet geldi O da zam üstüne zam yaptı, olmadı. Trafik cezalarıyla, akaryakıttan alınan vergilerle ve emlak vergilerini artırmakla mali dengeyi tutturacaklarını sanıyorlar ya, esas komiklik burda. Her nedense bir türlü bu kötü gidişatın üretmeden düzelmeyeceğini akıllarına getiremiyorlar. Şimdilerde Babacan seslerini duyar gibiyiz. Aslında bırakıp gitseler, CHP üç beş yıla kalmaz en azından tekrar yaşanabilir dengeleri kurabilir. Devlet tekrar üretimdeki denetleyici görevini başarabilir. Ama bunlar için bir erken seçim şart… öyle değil mi.?
Bu gün itibarı ile CHP mitingleri adım adım Anadolu’yu sarıp sarmalamaya devam ediyor. Adeta CHP iktidar yolunu nakış gibi örüyor. Her gün biraz daha kalabalık. Sakın bu kalabalıkları sadece CHP’liler zannetmeyin ha, gelenlerin çoğunluğu iktidardan bıkmış, usanmış artık AKP gitsin diyenler.
Halk AKP’nin iktidarından kurtulmak istiyor da, AKP iktidar koltuğundan bir türlü kalkamıyor. Neden acaba?.. Meydana çıkamıyorsunuz, seçime gidemiyorsunuz, halkın geçimini ve işsizliği bir türlü düzeltemiyorsunuz, ama bırakamıyorsunuz da.. neden?.
Bir hint atasözü diyor ki !
“ Eğer biri oturduğu koltuktan kalkamıyorsa kesin olarak altına pislemiştir. “
Olabilir mi ? Bilmiyoruz.
 
 Ama bir sıkıntı var ki seçime gidip, tekrardan rüştlerini ispat edemiyorlar. Bizim bildiğimiz AKP’nin kurmayları az bir şey kendilerine güvenleri olsa, çoktan erken genel seçim kararı alır, balkondan da yine “Beraber yürüdük biz bu yollarda “ şarkısını telefon ışıkları eşliğinde söylemek isterlerdi. Ama ııhhh..
Eskiden tarlada çalışması zayıf olan öküze mesesle dürterlerdi. Meses ucunda çivi olan uzun bir değnek. CHP ne kadar zorlasa da, Özgür Özel ne kadar goril gibi göğsüne vura vura meydan okusa da, eskiden seçim meydanında fırıl, fırıl dönüp peşrev çeken, seçim de seçim diyen AKP den eser yok ortada.
CHP yıllardır sağdan politikacı devşirdi, bir faydası olmadığını gördü. Yeni, yeni onun da aklı başına geliyor. Nasıl bir dönemdi, hayal dünyasında gibi.
Öyle ki Konya’dan bir beyefendiyi milletvekili yaptılar, hatta CHP’nin Cumhurbaşkanı adaylığında bile adı geçiyordu, aradan zaman geçti, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı oldu, kendini milletvekili yapan genel başkanına dahi oy vermedi. Bizler bir köşeye büzülüp, bu seçimi nasıl kaybettik diye ağlarken, o birde bunu pişkin, pişkin ulu orta yerlerde gülerek oy vermediğini utanmadan söyledi . Birini cumhurbaşkanı adayı yaptık. Hala nasıl oldu anlamıyorum. Kim istedi, nerde, hangi kurullarda adaylığı konuşulup karara bağlanıp da çıktı bilinmez, adamı Türkiye’de seve seve ! adım, adım gezdirdik, gitti MHP’li oldu. Bir dolu kişi alındı partiye milletvekili yapıldı şimdi büyük bir kısmı görev aşkıyla, vatan zordaysa! Tayyip reis görev verirse koşa koşa gideriz, görevden kaçılmaz diyorlar. Bir çok marka yaptığımız belediye başkanı, AKP’ye geçiyor, yıllarca kaldıkları, kendilerine kol kanat geren, onları marka yapan CHP’yi suçlayarak gidiyorlar.
Bakın kısa bir zaman diliminde CHP’de kendi güçüne güvenerek neler yapabileceğini gördü. Ne cevval insanlar var. Bilgili, görgülü, ahlaklı, halka güven veren. Neydi o 2009 dan beri parti içindeki kendi insanına güvensizlik. Sağdan oy getirecekmiş de, partiyi iktidar yapacakmış diyerek CHP’yi merkez sağda konumlandırma çabası. Ne kadar çok değerli partili kadrolarımız harcandı bu yüzden.
İşte bu ahval ve şeriat içinde dahi millet, kendine yapılan haksızlıklara, partililer de yıllarca, konjonktörel şartlar böyle denilerek hakları gasp edilmesine rağmen, Özgür Özel’in liderliğinde meydanları dolduruyor. Hem de nasıl. Gittikçe büyüyen meşale gibi.. Elden gelen öğün olmaz, o da zamanında bulunmazmış. Demek ki ne olursa olsun kendi öz gücüne güveneceksin. Bak birbirimize eklenerek büyük voltran gücünü meydanlarda nasıl da oluşturduk.
Güzel kardeşim siyaset aslında oldukça naiflik isteyen bir iştir. Öyle kaba saba, esen gürleyen, bağırıp çağırıp, korkutan tiplerin yapabileceği bir iş değil. Hele hele yalan dolanla günü kurtarmaya, bizim Silifke yöresinin tabiriyle, cambazlıkla devlet kesesinden saltanat sürmeye tevessül edenlerin hiç ama hiç yapabileceği iş değil.
Söyleminle, yaptığın iş bir birini tutacak. Ağzından çıkanı bilecek, vatandaşı can kulağınla dinleyeceksin. Elini devletin kesesine uzatmayı aklından bile geçirmeyecek, namuslu adamı domuz görmeyeceksin. Hayatından yalanı çıkaracaksın. Mademki millet çoluğunu çocuğunu sana güvenip teslim ediyor, şehit olduğunda bile, vatan sağolsun deyip acısını içine atıyorsa, eğitimde, sağlıkta, çalışma hayatında, askerlikte, adliyede onların haklarına helal getirmeyeceksin. Bu koca milletin günlerini, eller aya giderken sen de en az onlar kadar başarılı olup, boş yere heba etmeyeceksin.
Şimdi burası çok önemli, öyle ahmak dedi diye, diploması yok diye, yolsuzluk yaptı diye, hele bir de ajan diye açılan davalardan vazgeçeceksin. Kimse inanmıyor. Bir de ben söyleyeyim istedim. Her gün bir belediye başkanını göz altına alsalar, yazarı, çizeri, sanatçıyı korkutsalar da burdan bir şey çıkmayacağını herkesten önce, her ay inceleme yapan Sayıştay müfettişleri biliyor. Bu boş davalara önce onlar gülüyor.
Bilin istedim.!!
Cahit Sıtkı Tarancıyı rahmetle anarken, onun meşhur “ haydi Abbas “ını küçük bir uyarlamayla bitirelim.
YSK ‘ya haber salın koysun sandığı yakın vakitte
Adayımızı bırakın Silivri’den, gelsin yanımıza
Yarışmak istiyoruz, seçim yapalım yeni baştan…
Haydi reis, vakit tamam … millet istesin diyordun… işte meydan…
Selamlarımla…
30.10. 2025/ Mersin
Faruk Mehmet Akar